May 30, 2011

Kırmızı Halı İçin 14 Yıl Bekledim!



                                                                                   


Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filminde rol alan Yılmaz Erdoğan'ın sinema macerası büyük bir değişim gösteriyor. Cannes'da görüştüğümüz Erdoğan, Organize İşler'den sonra sinema hakkındaki görüşlerinin değiştiğini söylüyor. O, artık kendim yazarım, çekerim ve yönetirim iddiasında değil.

Geçen yıl, Nuri Bilge Ceylan'ın Yılmaz Erdoğan ile Bir Zamanlar Anadolu'da filminde çalışacağını öğrenince şaşırmadım desem yalan olur. İki ayrı dünyanın sinema insanları onlar. Ceylan, çektiği filmler Türkiye'de az izlense de, Edirne'nin ötesinde hayli heyecanla karşılanan, Cannes gibi dünyanın en önemli festivalinde sıkça boy gösteren, dünya çapında bir sinemacı. Erdoğan ise yurtiçinde filmleri çok fazla izlenen, daha konvansiyonel sinema yapan bir yönetmen. Ayrıca Türkiye'deki sinema ikliminde 'sanat filmi', 'seyirci filmi' gibi yapay ayrımlarda da farklı kutuplara düşen iki sinemacı söz konusu. Bir Zamanlar Anadolu'da bu iki sinemacıyı bir araya getirdi. Getirmekle de kalmadı, birlikte Cannes yolculuğuna çıkmalarına da vesile oldu. Ceylan, Cannes konusunda tercübeliydi. Ama bu macerada Yılmaz Erdoğan ilk defa 'resmen' Cannes'a katıldı ve kırmızı halıda yürüdü. Heyecanlıydı, ki bu çok normal. Bir Zamanlar Anadolu'da'yı ilk defa Cannes'da izledi. Ödül heyecanını yaşadı.
Yakın zamanda Bahman Ghobadi'nin Gergedan Mevsimi'nde de oynayan Erdoğan, bu aralar oyunculuğuyla gündemde. Ama aslında bu olanlar, onun sinema macerasında önemli değişimlerin sinyalleri. O, artık kendim yazarım, kendim çekerim ve yönetirim iddiasında değil. Kah oyuncu olarak bir filme dahil olabiliyor, kah yazdığı senaryoyu bir başkasının çekmesine izin veriyor. Yani yeteneklerini paylaşabiliyor.

Erdoğan'ın anlattığına göre, yönettiği Organize İşler'den sonra başlamış değişim. Tabii sinemaya bakışı da değişmiş. Nuri Bilge Ceylan'la çalışmasının da etkileri var üzerinde. Erdoğan, Cannes deneyimini, Nuri Bilge Ceylan ile olan serüvenini, sinema macerasındaki değişimi anlattı.

- Nuri Bilge Ceylan ile ne zaman tanıştınız? 
- İlginç bir şey söyleyeceğim, biz Nuri Bilge ile yıllar evvel Cannes’da tanışmıştık. Birbirimizi biliyorduk. Ben Vizontele’nin bir gösterimi için Cannes’a gelmiştim. Bilge de Cannes’daydı. Tanıştık, şimdi onun çektiği bir filmle yine Cannes’dayız. Kim derdi ki, Cannes’a birlikte geleceğiz!
- Gerçekten de öyle… Çünkü siz iki ayrı sinemanın insanlarısınız.
- Bence aslında zannedildiği kadar farklı değiliz. Öyle algılanıyor ama işin gerçeği öyle değil. İkimiz de anlatıcıyız. Anlatıcının en temel noktası gerçekçiliktir. İkimiz de çok gerçekçi anlatıcılarız. Sinemaya temel yaklaşımımız aynı. Sadece anlatış biçimimiz farklı. Aynı şeyi farklı ritimde, duygu ölçeğinde anlatıyoruz.
- Nuri Bilge Ceylan’dan teklif geldiğinde şaşırmadınız mı?
- Yok. Beni aradı, bir şey konuşacağını söyledi. Buluştuk. Filmi anlattı ‘Bir komiser rolü var, yazarken hep sen canlandın gözümde, bir oku senaryoyu istersen,’ dedi. Ben ‘Tamam, okumaya gerek yok,’ dedim. Kabul ettim.
- Altın Palmiye adayı bir filmin oyuncusu olarak Cannes’da bulunmak nasıl bir duygu? 
- Sinema bir spor olsaydı burası olimpiyat olurdu. Bu meslekte gelinebilecek en uç nokta burası. Tabii bir yarışma heyecanı yaşıyorsun, diğer filmleri izliyorsun. O filmleri yapan sinemacılarla tanışıyorsun. Herkesin gala heyecanı yaşadığını ve kırmızı halıda yürürken içinin titrediğini görüyorsun. Kimse ‘Benim iki Oscar’ım var artık heyecanlanmıyorum,’ demiyor.
- Cannes nasıl bir tortu bıraktı sizde? 
- Bir Tweet attım: ‘Dünya zahiristansa Cannes onun başkentidir,’ diye. Çünkü dış görünüşü net bir şekilde garantiye almışlar. Hiçbir kabadayı ‘Ben gelirim, smokin giymem,’ diyemiyor. Festivalle alakalı bir parti dünyası var. Sinemanın yarattığı enerjiden beslenen bir turizm var. Bir de gördüğüm kadarıyla ne kadar çok paran varsa o oranda değişen bir Cannes yaşıyorsun.
.
.
.

*Bu röportaj 29 Mayıs 2011 tarihli Sabah Gazetesi'nin Pazar ekinde yayımlanmıştır.
Photo © FIF - Aurore Marechal
Röportaj: Olkan Özyurt

1 comment:

  1. Kimileri için bir hâyâldir kimileri içinse gerçeğin ta kendisi..

    ReplyDelete